Deniz kenarında sabah yürüyüşü,
Günün doğuşuyla ağaran tan…
Gecenin yaşantılardan,kirinden,pasından temizlendiği’’Yeniden doğuş anı’’
Ağaçların huzur veren duru yeşilinin içinde ilerlerken,kıpırtısız bir denizin sakin rüzgarı yüzüme vuruyor….
İyot kokusunu içime çekiyorum zevkle,
Bu sabah görüyor,hissediyor,yaşıyorum…..
Yeni doğan güneş yaramaz bir bebek eli gibi elmacıklarımı okşarken,bir kirpi yavrusu geçiyor önümden.
Temkinli bir kirpi yavrusu…
Belki yiyecek,belki de sığınacak bir yer arıyor kendine…….
Sanki bir an göz göze geliyoruz,hızla kaçıp gidiyor.
Kirpinin arkasında bıraktığı iz bana uzaklıkları sorgulatıyor ve bir yazarın sözü geliyor birden bire aklıma..
‘’Canımızı asıl acıtan uzaklıklar değil,göze alamadığımız yakınlıklardır…..’’’
Bir yerde okumuştum,kirpiler kış gelince ısınmak için birbirlerine sokulurlarmış.
Ama bu mesafe o kadar iyi ayarlanırmış ki;ne dikenini batıracak kadar yakın,ne de esen sert rüzgarları sızdıracak kadar uzak……
Ama bu mesafe o kadar iyi ayarlanırmış ki;ne dikenini batıracak kadar yakın,ne de esen sert rüzgarları sızdıracak kadar uzak……
Ne çok yakın,ne çok uzak,yeterince,kararınca……
Aradığımız her şeyin yanıtı doğada var aslında.
İnsan yaşamına soktuğu insanlarla bir kirpi boyu mesafe bırakmalı arasında.
Ne dikenleriyle kanayacak kadar yakın,ne de soğukta donacak kadar uzak olmalı.
Isıtmalı ama yakmamalı,kanatmamalı……
Hem yakınlıklarla,hem uzaklıklarla dost,bir kirpi boyu…..
Ne çok yakın,ne çok uzak,yeterince,kararınca……