28 Şubat 2015 Cumartesi
ARAFTA.........
Sıcakla soğuk arası ılık..
Siyahla beyaz arası gri..
İçeriyle dışarı arası araf..
İşte ılık bir grilikteyim,
Arafta, gitmekle kalmanın eşiğindeyim..
Kahkaha atmakla,çıldırasıya ağlamak,
susmakla,çığlıklar atmak,
çok sevmekle,nefret etmek...
Çömelmiş, öylece bekliyorum.
Çömelmek de oturmakla kalkmanın arası değil mi?
İnsan, çömelerek ne kadar durabilir ki?
Bir banka oturmuş, bekliyorum..
Otobüsün durağa yanaşmasını,
güneşin batmasını,
ezanın okunmasını,
yağmurun yağmasını veya güneşin açmasını,
bir şiirin usulca kendini yazmasını,
beklenenin ufukta görünmesini,
ya da ne bileyim “fasulyenın pişmesini”...
Banklar da koltukla beton arası değil mi?
İnsan bir bankta ne kadar uzun oturabilir ki?......
GÖZLÜK...
İki elin yanında, bir bankın kenarında, seyredersin bazen hayatı.
Gözlerin yorulana, ağır gelip taşana kadar seyredersin gelenleri,
gidenleri.
Söylenmemiş yalanları, yalanlanmış gerçekleri,
Söylenmemiş yalanları, yalanlanmış gerçekleri,
başka başka insanları, ölümleri,doğumları,
sevinçleri,kahroluşları....
sevinçleri,kahroluşları....
Sonra çıkarıp yanına koyarsın gözlüğünü, yanındaki kocaman boşluğa.
Sen kaparsın gözlerini yorulduğunda, gözlüğün bakmaya, seyretmeye, hayata
bir ucundan tutunmaya devam eder.
Hayat;
Yaşamak yerine,yamalı bir bohça gibi yanımda taşıyorum seni
Arada bir kaybedince içindekileri sağda solda arayıp da sormam ondandır...
21 Şubat 2015 Cumartesi
HAYAT GİBİ YANİ...
Boşa kürek çekmek gibi,
uyandığında çoktan bitmiş olduğunu bildiğin bir rüyaya kaldığın yerden
devam edebilmek için, gözlerini sımsıkı kapayıp da yeniden uyumaya çalışmak
gibi,
geç kaldığını, zamanın aktığını fark ettiğin halde, diğer otobüslere
binmeyip boş bir inat ve ısrarla durakta aynı otobüsü beklemek gibi,
seni anlamadığından emin olduğun
birine belkinin gölgesine sığınıp hala kendini anlatmaya çalışmak gibi,
olmadığı söylenen aşk’a her geçen gün eksilse de sol yanından bir parça,
yine de inanmaya devam etmek gibi,
yağmurun altında ıslandığını bile bile şemsiye almayıp,yağmurun duracağına
inanarak sırılsıklam olup yağmuru yok saymak gibi,
dört koldan gerçekler vurulurken yüzüne ve incelirken çoğu zaman hayatla
bağın, düşlerine sığınıp da o bağı birazcık da olsa kalınlaştırmaya çalışmak
gibi,
Saçmaladığını düşünenler gibi sen de bazen şaşırsan da kendine ve yaptıklarına,bir
acaba yerleşip otursa da içine, her şeye rağmen yine de yolundan vazgeçmemek
gibi,
Umut etmek gibi yani kısaca.
İçten içe, sebepsizce hatta, bile bile umudun o sıcaklığına sığınmak gibi.
Unutmak gibi sonra;
unutmak diye bir şey olmadığını bildiğin halde
unuturmuş gibi yaparak geçmişi, ezelden beri süregelen bir yalana kanarak
yaşamak gibi...
HAYAT GİBİ YANİ....
14 Şubat 2015 Cumartesi
AZİZ VALENTINE'NIN ÜVEY ÇOCUKLARI......
Hep sorarlar ya,
‘’Neden aşkta doğru insanlar hiç karşılaşmazlar’’ diye,
Aslında hep karşılaşırlar,ama hep biri vazgeçer,
Hayatın kuralıdır bu,
Her filmin bir sonu,
Her gidenin bir kalanı,
Her oyunun bir bozanı vardır.
Her cam fanus bir gün kırılır,
Her sihir bir gün bozulur.
Eğer ebe olan taraf sizseniz,
tüm vasiyetini yanlış insana bırakmış bir insanın ruh haliyle,yarası kolay iyileşmeyecek bir şeker hastası olarak
Aziz Valentine’nin diğer üvey çocuklarıyla beraber, yalnızlık şarkıları söylemeye başlarsınız hep bir ağızdan.
Geçen seneden bu seneye borçlu geçtiğiniz bir çok şeyin içinde en kırık notumuz aşktan yana olur bir kez daha.
Mutluluk üzerine en az diğerleri kadar hakkınız olsa da ,onu zorla almaya tenezzül etmezsiniz.
Kapıyı yavaşca kapatıp,anahtarı kapının önündeki kuyuya atıp,
Sadece el sallayıp çekip gidersiniz,
Nasıl mı?
İşte böyle……….
13 Şubat 2015 Cuma
BİR KEZ DAHA, EN BÜYÜK AŞKIMA.........
Yarın sevgililer günü,
Bu gün de onun dünü.
Bir aşk çocuğuyum ben,
40 küsur sene hayatı paylaştıktan sonra ‘’Mavi gözlü dev’’inin esas aleme gitmesiyle hayata küsen ve hızla yaşlanan ‘’Minnacık bir kadın’ı tanıyorum.
Ve Sevgililer günlerinde sabahları yataktan kalktığımızda buzdolabı üzerine magnetlenmiş sevgi sözlerini,kırmızı kalpleri,kahvaltı masasında tabak kenarına yerleştirilmiş kırmızı gülleri ve oturduğu koltuktan yaptığı sürprizlerin sonucunu çocuksu bir heyecanla bekleyen mavi gözlü kocaman bir adamı biliyorum.
40 küsur sene onlarla geçirdim bu 14 şubatları. Eğer yaşadığımız şu dünyada hala böyle sevgiler yaşanıyorsa,bunu yaşayanlar bunun kıymetini biliyorsa ve 40 yıl sonra da aynı durumda olacaklarsa,SADECE ONLARIN SEVGİLİLER GÜNÜNÜ KUTLUYOR ve önlerinde gıpta ve saygı ile eğiliyorum.
Gittiğin yerde mutlu ol mavi gözlü dev,minnacık kadın bana emanet...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)